SUÇLANMADIĞIM İDDİANAMEDE OLMAYAN SUÇLAMALARDAN TUTUKLULUĞUMA DEVAM KARARI VERİLDİ.

OLAY 9 

SUÇLANMADIĞIM İDDİANAMEDE OLMAYAN SUÇLAMALARDAN TUTUKLULUĞUMA DEVAM KARARI VERİLDİ. BU SKANDAL ÜÇ YIL SÜRDÜ. MAHKEME HEYETİNİ UYARINCA İŞLEDİKLERİ HUKUK CİNAYETİNİN FARKINA VARDILAR. TUTUKLULUĞUM İÇİN HEMEN YENİ GEREKÇE İCAT ETTİLER.  

Sizlere, yargılamamı yapan hakimlerin, hakkımda suçlama yapılmayan, iddianamede olmayan maddelerden tutukluluğuma devam kararı verdiğini söylesem sanırım şaşırmazsınız. Benim iki buçuk yıl sonra uyarım üzerine bu skandalın farkına vardıklarını ve birbirlerine baktıklarını söylesem. Cübbelerini üzerine geçirmiş, koca koca adamların, kadınların, kürsüde oturup, dava dosyasını biliyor(muş) gibi yaptıklarını ancak daha neyden yargılandığımı bilmeden, tutukluluğuma devam kararını suçlanmadığım, iddianamede olmayan suçlardan verdiklerini söylesem…

Anayasa Mahkemesi’ne müracaat etmemize rağmen, Anayasa Mahkemesi’nin bu skandala ses çıkarmamasına ve tutukluluğa devam kararlarında bir sorun yok dediğini söylesem. Onların da dava dosyamın kapağını bile açmadan karar verdiklerini söylesem. 

Bu skandal, ne Ergenekon davasında, ne Balyoz yargılamasında yaşandı. Hukuk bu kadar ayaklar altına alınmadı. Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili birkaç ay önce, ülkede hukuka güvenin her geçen gün düştüğünden yakınıp, mahkemeleri suçlamıştı. Tam üç yıl, suçlanmadığım maddelerden tutukluluğuma devam kararı veren hakimlerin kararında, hukuksuz bir durum olmadığına ve tutukluk kararlarımın hukuki olduğuna ise üyesi olduğu Anayasa Mahkemesi karar verdi. Normal bir hukuk devletinde, bu skandala imza atan Anayasa Mahkemesi Başkanı dahil tüm üyelerin, derhal istifa etmeleri gerekirken, Yüksek Mahkeme başkan vekili, adalete güvenin düşmesinden yakınıyordu. 

Hakkımda işlenen hukuk cinayetinin hikayesini sizlerle paylaşayım… 

Hakkımda, 

Terör Örgütü Üyeliği - 314/2, 

Devletin Gizli belgesini yok etme- 326/1, 

Devletin Gizli belgesini temin etme- 327/1 ve 

Gizli Belgesini ifşa etme- 329/1…

nedeniyle iddianame düzenlendi. Gizli Belge Yok Etme yalanının nereden ve nasıl kaynaklandığını, savcı, polis ve hakimlerin nasıl bir skandala imza attıklarını önceki bölümlerde anlatmıştım. 

Şimdi sizlere iddianamede nelerle suçlandığımın belgesini de göstereyim ki hakimlerin nasıl skandala imza attıklarını hep beraber görelim. İddianamede hakkımdaki suçlamalar. 

Suçlandığım maddeler bunlar. Beni bu suçlarla suçlamalarına rağmen, hakimler tutukluluğuma devam kararlarında tam bir skandala imza attılar. İddianamede olmayan suçlardan tutukluluğuma devam kararı verdiler. Sizlere sadece birkaç örnek göstereceğim. Mahkeme kararlarıyla. Hakimlerin de isimlerini vereceğim. Bu skandal kararlarını nasıl açıkladıklarını merak ediyorum. Bir de HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, kamuoyuna açıklamalar yapıyor. Bu hukuk cinayetine imza atan hakimlerini nasıl savunacak, onlarla ilgili bir hukuki işlem re’sen başlatacak mı bunu da merak içinde bekleyeceğim.

2 Eylül 2016’da ilk duruşmam yapıldı. 1. Celsede Hakim Başkan Bülent Dalkıran, Üyeler Sezgi Tanrıkulu, Yusuf Böke ve Savcı İlkay Özcan’dı. İlk duruşmada iddianame özetlenip okundu. Sonra heyet tutukluğuma devam kararı verdi. Skandal da bu kararla başladı. Önce o kararı göstereyim. 


Mahkemenin tutukluluğuma devam kararının gerekçesi bunlar. Bu gerekçelerden üçünü öne çıkaracağım. 

1: Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme suçu,

2: Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, 

3: Devletin Güvenliğine ve Siyasal Yararlarına ilişkin Gizli Kalması gereken bilgileri Açıklama, 

nedenleriyle, tutukluluğuma devam kararı verildi. 

İDDİANAMEDE HAKKIMDA BU SUÇLAMALAR YOK

Yukarıda iddianameden kupür verip, neyle suçlandığımı sizlere gösterdim. 

Hakkımda Silahlı Terör Örgütü Kurma veya Yönetme suçlaması yok. 

Hakkımda Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlaması da yok.

İddianamede olmayan, suçlanmadığım maddelerden tutukluluğuma devam kararı veriliyor. Cübbe giyen bu isimler, önlerindeki dosyayı bile bilmediklerini, dosyayı okumadıklarını kararlarıyla ilan ediyorlar. 

Skandal bununla da bitmiyor. 

Devletin Gizli Belgesini Açıklama suçundan ise ben tutuklu değilim. İlk gözaltına alındığımda 5 Sulh Ceza Hakimliği bu suçtan savcının tutuklama talebini reddetti. Çünkü, ortada ifşa ettiğimiz bir GİZLİ belge yoktu ve bir de Basın Kanunu gereği 4 ay içinde dava açılması gerekiyordu, aradan 6 yıl geçmişti. Bu nedenle tutuklama talebini reddetmişti. 

İşte o karar. 5. Sulh Ceza Hakimliği kararı. 

Bu suçtan da tutuklu değilim ancak mahkeme suçlanmadığım iki gerekçe ve tutuklu olmadığım bu gerekçeyle tutukluluğuma devam kararı verdi. 

Hakimlerin dava dosyasını bilmedikleri ve Adil Yargılanma hakkımın açık bir şekilde ihlal edildiği ortadaydı. Bu bir hukuk skandalıydı. Ve ne gariptir ki bu skandala Anayasa Mahkemesi bile ses çıkarmadı.  

HAKİMLER DEĞİŞTİ-SAVCILAR DEĞİŞTİ BU SKANDAL KARAR TAM ÜÇ YIL BÖYLE DEVAM ETTİ… BEN UYARINCA JETON DÜŞTÜ 

İlk kararı veren heyette bir hakim değişti. 30 Eylül 2016 tarihinde yine aynı gerekçelerle tutukluluğuma devam kararı verildi. Yine aynı skandallar, yine suçlanmadığım, iddianamede olmayan maddeler. Daha iyi anlamanız için şunu söyleyeyim. Bir “hakaret” davanız var. Savcı sizin birine “hakaret” ettiğiniz iddiasıyla iddianame açıyor. Mahkeme de bunu kabul ediyor. Ancak, mahkeme sizi tutuklarken, iddianamede olmayan, savcının suçlama yapmadığı suçları gerekçe olarak kullanıyor. Sizin tutukluluğunuza devam kararı olarak, “cinayeti” gösteriyor.

Siz diyorsunuz ki ben cinayetten yargılanmıyorum, böyle bir suçlama yok, ancak hakim devir böyle bir devir diyor ve cinayetten sizi suçluyor. Benimle ilgili karar da aynen böyle. Size ikinci kararı da göstereyim.  

Aynı skandal gerekçeyi yine yazmış bu isimler. Başkan Bülent Dalkıran, bu kararların ardından terfi etti. Bir üst makama İstinaf Mahkemesi’ne atandı. Şimdi orada dosyaları inceleyecek. Bir düşünün, bir gazetecinin neyle suçlandığını bilmeden, dosyaya bakmadan dosyada olmayan suçlamadan tutukluluğa devam kararı veren kişi, İstinaf Mahkemesinde dosyaları karara bağlayacak. Allah, yargımızın ve masumların yardımcısı olsun. Bunun gibi hakimlerin elinden korusun.  

EKİM 2016’DA DA YİNE AYNI SKANDALA İMZA ATTILAR

28.10.2016 tarihinde yapılan tutukluluk inceleme kararımda da yine aynı skandala imza atıldı. Yine aynı gerekçelerle tutukluğuma devam kararı verildi. Bu kez hakimlerin ikisi değişmişti. Başkan aynıydı. Başkan Bülent Dalkıran, üyeler Cantürk Taşkın ve Sezgi Tanrıkulu’nun skandal kararları şu şekildeydi. 

Silahlı Terör Örgütü Kurma ve Yönetmekle suçlanmıyorum. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçlaması hakkımda yok. Gizli Belgeleri açıklama suçlamasından da tutuklu değilim. 

Önündeki iki sayfalık iddianame metnini okumayanlar, neyle suçlandığımı bilmeyenler hakimlik kürsüsünde oturuyor ve beni 4 yıl 9 aydır bu gerekçelerle tutukluyorlardı. 


HAKİM KARŞISINA KASIM 2016 TARİHİNDE 2. KEZ ÇIKTIM. YİNE SUÇLANMADIĞIM MADDELERDEN TUTUKLULUĞUMA DEVAM KARARI VERİLDİ

23.11.2016 tarihinde ikinci kez hakim karşısına çıktım. Hakimler yine dosyayı çok iyi bildiklerini kürsüden haykırıyorlardı. Başkan değişmiş, üye Başkan olmuştu. Heyete yeni bir üye katılmıştı. Kadınların erkeklere nazaran daha dikkatli oldukları söylenirdi ancak gelin görün ki heyete katılan kadın hakime hanım da ortama ayak uydurmakta gecikmemişti. Dosyada neyle suçlandığımı o da bilmiyor, iki sayfalık iddianameyi okuma gereği duymuyordu. İşte o karar ve o duruşmadaki hakimler ve savcı. 

Bakın bu isimler nasıl bir karar verdiler.


Yine aynı gerekçeyle TUTUKLULUĞUMA devam kararı verildi. Terör Örgütü Kurma ve Yönetme suçlaması hakkımda yok. Örgüt kurma suçu yok. Tutukluluğuma devam gerekçesi yapılmış. Gizli Belge açıklama suçundan tutuklu değilim, bunu bile bilmiyor hakimler. Ama kararlarına yazıyorlar.  

23.12.2016 TARİHİNDE DE AYNI GEREKÇELER AYNI SKANDALLAR

Bu kararın ardından, 23.12.2016 tarihinde yine MAHKEME KARARI. Başkan ve bir üye aynı,  üçüncü üye değişmiş. Karar birebir aynı. Başkan Bülent Dalkıran, Üyeler Cantürk Taşkın ve Kadri Arslan. Tutukluluğuma yine OY BİRLİĞİYLE karar veriyorlar. 

20 OCAK 2017 TARİHİNDE DE AYNI GEREKÇELERLE TUTUKLULUK DEVAMI KARARI VERİLDİ. 

20 Ocak 2017 tarihinde yapılan tutukluluk incelememde de yine aynı skandal gerekçelerle tutukluluğuma devam kararı verildi. Başkan yine Bülent Dalkıran, üyeler ise Pınar Gezer Atanıan ve Enver Üstün’dü. İşte o karar. 

2017 yılı devamında, Şubat ve Mayıs aylarında yapılan duruşmalarda da yine aynı skandal gerekçelerle tutukluluğuma devam kararı verildi. Yine hakimler değişmiş, içlerinden biri çıkıp iki sayfayı okuma gereği duymamıştı. Neyle suçlandığımı bilmiyorlardı. 

8 AĞUSTOS 2017 TARİHLİ KARARDA DA YİNE AYNI SKANDALA İMZA ATTILAR.  

8 Ağustos 2017 tarihinde yine Tutukluluğuma devam kararı verildi. Hakimler kararın altına tarih atmayı bile unuttular. İşte o mahkemenin hakimleri.  Başkan Utku Ercan, Üyeler Kadri Arslan ve Emrah Kızılhisar.  Hakimler, 07/07/2017 tarihli tutukluluk devam kararından bu yana hakkımda bir değişiklik olmadığına karar verip tutukluluğuma devam demişler. 

Bir önceki karardan tek bir kelime farkı var kararlarında. Bir önceki kararda, karara “Tutuklu Sanık…” diye başlanmıştı burada “Sanık.. diye başlamışlar. İşte hakimlerin kararı. 


Şimdi bu hakimleri, Suç İşlemek Amacıyla Örgüt kurma suçlaması, Terör Örgütü Kurma veya Yönetme suçlaması iddianamede hangi sayfada yazıyor diye sorsam, bana sayfa gösteremeyecekler ancak, olmayan gerekçelerle tam 4 yıl 9 aydır beni cezaevinde işte böyle tutuyorlar. 

Skandal bitti diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bakın hakimler, savcılar değişiyor ancak skandal hep devam ediyor. Birazdan sizlere Anayasa Mahkemesi kararını takmayan hakimlerin, benimle ilgili nasıl karar verdiğini de göreceksiniz.

OHAL’DEN DOLAYI AYLIK TUTUKLULUK İNCELEMESİ 3 AYDA BİR YAPILMAYA BAŞLANDI. EKİM 2017 TARİHİNDE DE AYNI GEREKÇEYLE TUTUKLULUĞUMA DEVAM DENİLDİ

12.10.2017 tarihli tutukluluğuma devam kararında da yine aynı skandala imza atmışlar. Yine mahkeme heyeti değişti. Başkan Mehmet Ali Özcan, Üyeler Fahrettin Düzalan ve Kadir Karakoç’tu. Silahlı Terör Örgütü Kurma ve Yönetme, Gizli Belgeleri Açıklama, Çıkar Amaçlı Suç Örgütü Kurma gerekçesiyle, Tutukluluğuma devam kararı verildi. 

KASIM 2017’DE DE AYNI GEREKÇEYLE TUTUKLULUĞUMA DEVAM DENİLDİ. OLMAYAN SUÇTAN TUTUKLAMAYA DEVAM

10 Kasım 2017 tarihli kararda ise yine Başkan değişti. Üye Hakim, Başkan oldu. Başkan Kadri Karakoç, üyeler Fahrettin Düzalan ve Hüseyin Çoban yine aynı gerekçeyle tutukluluğuma devam kararı verdiler. 


HAKİM DOSYAYI BİLMEDİĞİNİ, OKUMADIĞINI KARARIYLA İTİRAF ETTİ. DİLEKÇEMİ OKUMAMIŞ. DAVADA DELİLLER ARASINA KONAN KİTABI MAHKEMEYE GETİREMEZSİN DEDİ. SONRA DURUŞMADAN KAÇTI! 


04.12.2017 tarihli 6. Celsede Başkan yine değişmişti. Akın Gürlek isimli hakim Başkan, üyeleri ise daha sonra Anayasa Mahkemesi’nin Şahin Alpay kararını uygulamayan üyeler olmuştu. Yine yeni bir heyet gelmişti. Duruşma öncesi mahkemeye yazılı dilekçe göndermiştim. Yargılandığım davamda deliller arasına Savcı Gökalp Kökçü, Karargah kitabımı koymuştu. Kitap cezaevindeydi ve mahkemeye getirmeme izin vermiyordu cezaevi yönetimi. Ben de mahkemeye dilekçe yazıp, delil olarak dosyaya konan kitabı mahkemeye getirip, savunmamda kullanacağımı söyledim. Mahkeme dilekçeme cevap vermedi. 

İşte bu dilekçe sonrası heyetle yüz yüzeydim. Başkan duruşma öncesi avukatımın istifa ettiğini söyledi. Arabamı satıp ücretini ödediğim avukat gerekçe göstermeden, para alıp ayrılmıştı. O gün duruşma kısa sürdü. Çünkü, cezaevi savunma yapmak üzere hazırladığım evraklara el koymuş, çıkışta bana vermemişti. Bunu mahkemeye ilettim ve savunma yapmadan taleplere geçildi. 

Mahkeme Başkanı dilekçemi gördüklerini, okuduklarını söyleyip, karara şunu yazdırdı; “Dilekçede kitabın okunmasına izin verilmesini talep ettiği görüldü.”

Dilekçemde böyle bir talebim yoktu. Dilekçemi okumamışlardı bile. Kitabı mahkemeye getirmek istiyorum, cezaevi dışarı çıkarmama izin vermiyor demiştim. Onlar ise, kitabı okumak istediğimi karara yazdılar. Dilekçemi bile okumayan bir heyet beni yargılıyordu. Adil bir şekilde yargılanıyordum. 

BAŞKAN: SAVUNMANI YAPMIŞSIN, EK SAVUNMANI YAP

BARANSU: SAVUNMAMI HİÇ YAPMADIM

HAKİM: Hıııııı,, hıııı

Skandal bununla bitmedi. Başkan Akın Gürlek, “Savunmamı yaptığımı, Dijital materyallerle ilgili Bilirkişi raporu ve HTS kayıtlarının bana gönderildiğini, bunlarla ilgili ek savunma verildiğini” söyleyip, ek savunmamı yapmamı istedi. 

Avukatlarım, ben ve müşteki sırasındakiler de şaşkındı. Çünkü, daha savunmamı yapmamıştım. Savunmama başlamamıştım bile. Hakim kürsüde oturmuş ve savunmamı yaptığımı, ek savunma için bana süre verildiğini söylüyordu. Dosyanın kapağını bile açıp bakma ihtiyacı hissetmemişti. 

Hakime savunma hiç yapmadığını söyleyince, karardan hakimin cümleleri kaşla göz arasında silindi. Böylesi bir heyet beni yargılıyordu. 

HEYET SUÇLANMADIĞIM KONULARDAN YİNE TUTUKLULUĞUMA DEVAM KARARI VERDİ

Heyetin skandalı bununla bitmedi o gün. Mahkeme Başkanı ve Üyeler, tıpkı daha önce olduğu gibi yine aynı skandal kararlarla, dosyada olmayan, suçlanmadığım üç maddeyle tutukluluğuma karar verdiler. Örgüt kurmak, terör örgütü kurma ve yönetme, gizli belge ifşa. İkisinden iddianamede suçlanmıyordum. Birinden ise tutuklu değildim. Kopyala yapıştır yöntemiyle aylardır aynı skandalı, suçu işliyordu hakimler ve ben sessizce bu hukuksuzluğu izliyordum. Dosyayı bilmiyorsunuz dediğimde ise bana kızıyorlardı. Dosyayı bildiklerini iddia ediyorlardı. Tutukluluğuma devam kararına yazdıklarını görünce gülüyordum. Acıyordum kendilerine. İşte o kararları. 

Bu heyetin işlediği hukuk cinayeti bununla da bitmedi. Dilekçemi okumadıklarının, duruşmada da beni dinlemediklerinin ikinci delilini ara kararlarındaki 4 nolu kararda itiraf ettiler. Ben cezaevinde olan kitabın duruşmaya, mahkemeye getirmek istediğimi dilekçemde söylemiş, o gün de yüzlerine sözlü aktarmıştım. Buna izin vermelerini istemiştim. Bakın onlar ne anlamış ve kararlarına ne yazmışlar. “Kitapların savunma yapmak üzere cezaevine ALINMASI konusunda talepte bulunmuş ise de…” Ben kitap cezaevinde, duruşmaya getirmek istiyorum diyorum, onlar cezaevine kitabı sokmak istediğimi yazıyorlar. Dilekçemi okumadıkları gibi beni de dinlememişlerdi. 

Kararda, kitapla ilgili skandal bitmedi. Bir skandala daha imza atıldı. “Karargah kitabımın kamu düzenini bozucu nitelikte olduğu” için talebimin reddedildiği söylendi. 

   Aynı duruşmada Aytaç Yalman’ın yazmış olduğu Zor Yıllar Kitabını da delil olarak mahkemeye getirmek istediğimi söyledim. O kitabın da kamu düzenini bozduğu için mahkemeye getirilmesini reddetti mahkeme. 

Bu kararları alıp, ardından yüzüme karşı hakim okudu. Kendisine güldüm. Başkana şunu söyledim; “Kamu düzenini bozucu nitelikte dediğiniz kitabım bu dosyada deliller arasında. Madem kamu düzenini bozucu nitelikte savcı niye delil olarak bunu koymuş siz de kabul ettiniz. Siz bana delili mahkemeye getiremezsin diyorsunuz ve bunu karara bağlıyorsunuz. Delili mahkemeye getirmezsin diyorsunuz” dedim. 

Cümlem tam bitmişti ki Başkan Akın Gürlek, “Benim bu mahkemede son günüm zaten. Yeni gelen başkanla konuşursun bunları” dedi ve duruşma salonundan hızla “kaçtı.” Kaçtı diyorum çünkü aynen böyle oldu. 

Benim sözlerim, hakimin cevapları üzerine müşteki tarafı avukatı Hüseyin Ersöz, hakime bakıp gülümsedi. Sanırım içinden “bu kadar da hukuk dışı mahkeme, heyet olmaz” diye geçirdi. 

Hakimin duruşma salonundan kaçmasının ardından Hüseyin Ersöz’e döndüm ve şunu söyledim. Sizin müvekkillerinizi böyle hakimler yargılamadı. Bir de böyle hakimler yargılasaydı, neler olurdu neler. Ersöz sadece tebessüm etmekle yetindi. 

Bu anlattıklarımın hiç biri Balyoz yargılamasında yaşanmadı. Yargılamam böyle hakimler eliyle yapılıyordu ve adil yargılama yaptıklarını söylüyorlardı. Bir celse için duruşmama hakim atanıyordu. Yazdığı kararda ise savunmayı uzatmaya yönelik taleplerde bulunduğumu söylüyordu. 6 celse olmuştu ve onlarca hakim değişmişti. Her celseye farklı hakimler geliyordu. Savunmayı kimin uzatmak istediği, mahkemeyi kimin bitirmek istemediği  ortadaydı. 


OCAK 2018’DE DE AYNI GEREKÇEYLE TUTUKLULUĞUMA DEVAM KARARI VERİLDİ. BU HEYET ANAYASA MAHKEMESİ’NİN KARARINI UYGULAMAYAN HEYET. ŞAHİN ALPAY KARARINI UYGULAMAYAN HEYET

3 Ocak 2018 tarihinde Akın Gürlek gitmiş, o gün yanında olan heyetten birisi mahkemeye başkan olarak atanmıştı. Fahrettin Düzalan Başkan olmuştu.  Kadir Karakoç ve Abdullah Ok ise üyelerdi. Bu heyet savunmamın bir kısmını aldı. Düzalan’ı muhabirliğimden biliyordum. Nasıl bir hukukçu olduğunu arkadaşları anlatırdı. Aşağıda nasıl bir hukukçu olduğunu göreceksiniz verdiği kararlarla. Kendisi teknolojiye meraklı bir isimdi. Saplantı derecesinde. Teknolojik ürünleri takip etmesiyle yargı camiasında bilinirdi. Beni yargıladığı bu duruşmaların birinde, ben savunma yaparken o karşımızda çay içmiş, leblebi yemişti. Duruşma savcısı ise sakız çiğniyordu. 

Kadir Karakoç’un ise Hak-Yol vakfından olduğu konuşuluyordu. Abdullah Ok ise ülkücüydü. Amcası ülkücülerin efsane isimlerindendi. Mersinliydi. Mustafa Ok’un yeğeniydi. 

Bu heyetin bir özelliği daha vardı. Gazeteci Şahin Alpay’ı bu heyet yargıladı. Anayasa Mahkemesi, Şahin Alpay’la ilgili hak ihlali kararı vermişti. İşte bu heyet, Anayasa Mahkemesi kararını “takmıyorum” diyen heyetti. 

Bu heyet beni yargılıyordu. İki üyesi de yukarıda gösterdiğim kararlara imza atmıştı. Bu heyet de aynı skandal gerekçelerle TUTUKLULUĞUMA devam kararı verdi. Dosyayı okumadıkları belliydi. Anayasa Mahkemesinin kararını hiçe sayan bir heyetten de dosyamı bilmelerini beklemem biraz komik kaçardı zaten. 

HEYET, UYARIM ÜZERİNE TUTUKLULUK DEVAM KARARIMDA SKANDALA İMZA ATTIKLARINI ANLADI. HEMEN KARARLARINI DEĞİŞTİRDİLER. 

Bu heyet aylarca davama baktı. İfademin bir kısmı aldılar. Dava dosyasını bilmediklerini söylediğimde ise bana kızıyor ve tepki veriyorlardı. Sık sık kararlarına “Mehmet Baransu son kez uyarıldı. Davayı uzatmaya yönelik savunmasını bitirmesi aksi halde savunmasını yapmış sayılacağı” gibi kararlar yazdırdılar. 

Daha önlerindeki dosyayı bilmiyorlardı ancak bu cümleleri, bu kararları yazabiliyorlardı. Kendilerine inanın “acıdım”. Kendilerine, tutukluluğuma devam kararı gerekçesinde “Terör Örgütü Kurma veya Yönetme, Örgüt Kurma” suçundan iddianamede nerede suçlandığımı sordum. Bu suçlardan ne zaman tutuklandığımı sordum. Gizli Belge Açıklama suçundan ne zaman, nerede, hangi kararla tutuklandığımı sordum. 

Sadece bana ve birbirlerine baktılar. “Böyle bir iddia yok mu yoksa” diye boş gözlerle bana bakıyorlardı. Katibi çağırıyor, dosyayı karıştırıyorlardı. Sonra tam iki yıldır skandal karara imza atıldığını anladılar. Kendileri de aylardır aynı skandala imza atmışlardı. Başkan Fahrettin Düzalan, Kadir Karakoç ve Abdullah Ok’tan oluşan heyet, 26 Mart 2018 tarihinde, benim uyarım üzerine işledikleri hukuk cinayetini anladılar. Bu kez başka bir uyduruk gerekçe yazdılar kararlarına. Bu tutukluluk kararı da 26 Mart 2018’den beri (son celse hariç) aynen kopyala yapıştır devam etti. Aşağıdaki gerekçe. 

Tutukluluk Devam kararı gerekçesini değiştirdiler; “Sanık Mehmet Baransu’nun üzerine atılı suçların vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, tespit tutanakları, arama tutanakları ve ekleri ile sanığın savunmasının alınmamış olması ve deliller kapsamında kuvvetli şüphesinin varlığını gösteren müşahhas deliller bulunması, sanığa atılı suçun tutuklama sebeplerinin kanuni karine olarak varsayıldığı, sanığa isnat edilen suçların kanunda öngörülen cezalarının alt ve üst sınırlarının kaçma şüphesi doğurması, sanığın eyleminin sübuta ermesi halinde sanığa verilmesi muhtemel ceza veya güvenlik tedbiri ile tutuklama talebinin ölçülü olması gibi sebeplerle…. Tutukluluk Halinin Devamına…”

Benim uyarım üzerine iki buçuk yıl sonra yaptıkları hukuk cinayetinin, skandalının farkına varabildiler. 

REDDİ HAKİM TALEBİM REDDEDİLDİ: GEREKÇE; SÜRESİNDE MÜRACAAT ETMEDİN

Bu heyet, Şahin Alpay’la ilgili Anayasa Mahkemesi kararını takmayınca, bu heyetin hukukçu olmadığını, Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi bağladığını, kendilerini de bağladığını ancak Anayasal suç işlediklerini söyleyip, Reddi hakim talebinde bulundum. 

Reddi hakim taleplerimden biri de bir önceki duruşmada olan iki üyenin yazdığı ara karardı. Yukarıda  anlattım. Mahkemeye Karargah kitabımı getirmek istemiştim. Ancak onlar dilekçemi bile okumamışlar, ara kararlarına başka şeyler yazmışlardı. Dosyayı bilmediklerini, adil yargılama yapamayacaklarını, bu kararların da en somut delil olduğunu söyleyip, hayatımda ilk kez bir heyet hakkında reddi hakim talebinde bulundum. 

Başkan duruşmada sakız çiğneyen savcıya döndü. Savcı da 7 günlük sürenin kaçırıldığını, Şahin Alpay kararının da bu davayı ilgilendirmediğini söyleyip red kararı verilmesini istedi. 

Ara verildi ve 5 dakika sonra reddi hakim talebim reddedilip, savunmama geçildi. 

Bu heyet de bir süre sonra değişti. Başkan Fahrettin Düzalan, Ağır Ceza’dan, Asliye Cezaya gönderildi. Gerekçesi hakkımda verdiği hukuksuz kararlar değildi. Şahin Alpay kararları sonlarını getirmişti. Bir duruşmada kendilerini uyardım. 

Tarihin bu davaları yazacağını, kendilerini ve savcıyı da Şahin Alpay kararıyla anacağını söyledim. Peşinizden bu kararınız gelecek ve tarihin kara sayfalarında yer alacaksınız dedim. O gün heyete karşı çok ağır konuşmuştum ve işlediklerini suçun büyüklüğünden olsa gerek sadece dinlemiş ve tepki vermemişlerdi. 

Dediğim gibi oldu ve görevden alındılar ve Şahin Alpay kararıyla hukukçulukları anılıyor. 

Üyelerden Abdullah Ok, 23 Ağır Ceza mahkemesine, Kadir Karakoç da sanırım Yargıtay’a gönderildi. 


TUTUKLULUĞUMA CMK’DA OLMAYAN NEDENLE DEVAM DENİLDİ. BEN HAKİMİ UYARINCA AYNI NUMARAYLA İKİNCİ KARAR YAZMIŞ 


Mahkeme aşamasında bu skandallar yaşandı zannediyorsanız yanılıyorsunuz. 1 Mart 2015 tarihinde tutuklanıp, iddianamenin kabul edildiği Haziran 2016 yılına kadar, Sulh Ceza Hakimleri her ay tutukluluk incelemesi yaptılar. Suçlanmadığım suçlardan tutukluluğa devam kararı verdiler. 

Sadece sizlere bir örnek vereyim. 10 Haziran 2015 tarihinde 6. Sulh Ceza Hakimi, “meşhur Fevzi Keleş, tutukluluk incelememi yaptı. Tutukluluğuma devam kararı verdi. 2015/2554 D. İş kararının Gerekçesi şuydu; “CMK 100 Maddesinin 3. Fıkrasındaki sayılan suçların işlendiği hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde de tutuklama nedenleri varsayılabilir.” Buradan sonrası önemli; “Şüpheliye atılı suçun da bu maddede tutuklama nedeni sayılabilecek suçlardan olarak belirtilmiştir.” 

Şimdi size desem ki CMK 100. Maddedeki 3. Fıkradaki maddelerden suçlanmıyorum, şaşırmayacaksınız biliyorum. Bunlardan tutuklu değilim, hakkımda böyle bir suçlama yok, şaşırmayacaksınız bu duruma. 

İşte o skandal karar. CMK’yı bilmeyen, neyle suçlandığımı bilmeyen hakimler, tutukluluğuma devam kararı veriyorlardı. 


BAKIN SONRA NE OLDU?

Bu kararın ardından Meşhur Hakim Fevzi Keleş’e şunu sordum. CMK’yı biliyor musun? Hakkımda hangi suçlama 100. madde ve 3. fıkrası kapsamında? 

Ne yaptı derseniz anlatayım. Bana cevap veremedi. Alelacele yeni bir karar yazdı. Aynı Değişik iş kararıyla. Çünkü yukarıdaki skandal kararı bana göndermişti. Değiştiremiyordu. Kararını hemen düzeltti. Aynı numarayla iki değişik iş kararı var dava dosyamızda. İşte düzelttiği karar. Kırmızı bölümü hemen çıkarttı kararından. 


ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI ZÜHTÜ ARSLAN VE ÜYELERİ BU SKANDALA SES ÇIKARAMADILAR

Şimdi izninizle Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan başta olmak üzere tüm üyelerine bir iki sözüm olacak. 

Hakkımda, olmayan suçlardan tutuklama kararı verildiğinde, Adil yargılanma hakkımın ihlal edildiği, haksız yere tutuklandığım ve olmayan suçlardan tutukluluğuma devam kararı verildiği gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi’ne başvurdum. 

“Yüksek Yargı Mensuplarının” bu hukuk cinayetini görüp, bu skandala el koyacaklarını beklerken, onların da dava dosyamın bile kapağını açmadan karar vermeleri beni şok etti. Tutukluk kararımda bir haksızlık görmemişlerdi. Bu skandal kararlara yeşil ışık yakmışlardı. 

Şimdi Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan başta olmak üzere tüm üyelere soruyorum. 

Bir gazeteci 4 yıl 9 aydır bir dava nedeniyle tutuklu yargılanıyor. 

Hakimler tam üç yıl boyunca bu gazetecinin suçlanmadığı iki konudan, iddianamede olmayan iki maddeden ve tutuklu olmadığı bir maddeden “tutukluluğuna devam kararı” veriyorlar. Ve sizler bu hukuk cinayetinde bir skandal olmadığına karar veriyorsunuz. 

Bir sanık, suçlanmadığı, iddianamede olmayan suçlardan dolayı “tutuklanabilir mi, bunlar tutukluluğa devam gerekçesi yapılabilir mi?

Bu sorunun cevabını vermeden o cübbeyi giymenizin bir anlamı yok. Cevabınızı bekliyor ve aynen buradan yayımlayacağımı da sizlere duyuruyorum. 

Anayasa Mahkemesi Başkanı ülkede adalete, hukuka güvenin artık yerlerde olduğunu birkaç ay önce söyledi. Sizler, hakkımda bu skandal kararları veren hakimlerin yanlış yapmadığını, haklı gerekçelerle beni tutukladıklarını söylediniz. Böyle bir karar verdiniz Anayasa Mahkemesi olarak. 

Kararınızda, dava dosyama bile bakmadığınız, hakimlerin kararlarını bile okumadığınız o kadar net ortaya çıkıyor ki. Önünüze gelen bireysel başvuruları böyle mi inceliyorsunuz ya da isme, adama göre mi karar veriyorsunuz? 

BÖYLE ANAYASA MAHKEMESİNE BÖYLE 13. AĞIR CEZA MAHKEMESİ…

Sayın Zühtü Arslan… Şahin Alpay kararını yerine getirmedi diye 13. Ağır Ceza Mahkemesi heyetine kızmış ve serzenişte bulunmuştunuz. Cumhurbaşkanına şikayet etmiştiniz. 

İşte o şikayet ettiğiniz heyet, benimle ilgili kararları veren heyetti. Suçlanmadığım suçlardan tutukluluğuma devam kararı veren heyetlerden biriydi. Sizler de mahkeme olarak bireysel başvurumda bu skandalları size anlatmama rağmen, bir hukuksuzluk görmediniz. 

Sizin kararınızı yerine getirmeyen heyet, Şahin Alpay olayında sanırım şöyle düşündü; “Mehmet Baransu hakkında tam üç yıl boyunca olmayan suçlardan tutukluluk devam kararı verdik. Baransu, bireysel başvurusunda skandallarımızı tek tek Anayasa Mahkemesi’ne anlattı. Ancak onlar, normalde cübbemizin elimizden alınmasına neden olan bu hukuk skandallarına ses çıkarmadılar. Bir de bizi haklı görüp, onayladılar. 

“Böyle bir Yüksek Mahkemeyi, Şahin Alpay kararında biz niye dikkate alalım ki?” 

Sayın Zühtü Arslan, sizlerin ve mahkemenizin, üyelerinizin bu heyetten bir farkı olduğunu bana söyleyebilir misiniz? Bireysel Başvuruma bakan heyet, dosyanın kapağını bile açmamış. 

O karardan bir cümle daha paylaşayım. Red gerekçesi arasında şunu yazmış mahkemeniz: ‘Çok sayıda müşteki olması…”

Dedim ya dava dosyasının kapağını bile açmamış Anayasa Mahkemesi Başkanlığı. Bu davada çok sayıda değil sadece beş müşteki var. Diğer talepler reddedildi. Sadece birkaç kişiyi sizin Şahin Alpay kararını takmayan heyet kabul etti. Sonra da yeni gelen hakimler, “müştekilik durumunun savunmamın bitmesi sonrasında karar verileceği yönünde” ara karar tesis ettiler. 

Hakkımda açılan dava, “devlete karşı işlenen suçlarla” ilgili. Şahısların bu davada müşteki olmaları söz konusu bile değil. Yüzlerce Yargıtay içtihadı var. Bunu bile bilmeyen, bu hak ihlalini bile görmeyen mahkemenizin beş üyesi,  benim başvurumu reddetti. Sizlerle ilgili başka sözüm yok. 

HSK BAŞKAN VEKİLİ SAYIN MEHMET YILMAZ, BU HAKİM VE SAVCILARLA İLGİLİ İŞLEM YAPACAK MISINIZ? 

Bir sözüm de HSK Başkan Vekili olan Sayın Mehmet Yılmaz’a olacak. İşte bu hakimler ve savcılar beni yargılıyorlar. Sakız çiğneyen savcı, leblebi yiyen hakim…, neyle suçlandığımı bilmeyen, iddianameyi bile okumayan hakimler beni yargılıyor. Bu skandala imza atan hakim ve savcılarla ilgili söyleyeceklerinizi merakla bekliyorum. 

Ben hep belgelerle konuştum bugüne kadar. Mahkeme kararları, belgeler yukarıda. Şimdi sormak hakkım. Bu hakimler hakkında hukuki, disiplin işlemi başlatacak mısınız? 

FETÖ yargısı diye geçmişi eleştiren sayısız açıklamanızı hücremden, gazetelerden okudum. Bu ‘hakim ve savcıların’, FETÖ dediğiniz yargıçların yaptıklarından ne farkı var? Bilmek isterim.  FETÖ’cü hakim ve savcıların, Amerika’dan, imamlarından, Pensilvanya’dan emir aldıklarını söylediniz. Suçlanmadığım suçlamalarla, tutukluluğuma devam kararı veren bu hakimler, kimden emir alıyorlar? Hukuktan emir almadıkları kesin, çünkü hukukta olmayan suçtan tutuklamaya devam kararı verilmeyeceği çok açık. 

SAYIN ADALET BAKANI, HAKİMLERİN ARTIK HUKUKTAN EMİR ALDIKLARINI SÖYLEMİŞTİ. BU HAKİMLER ACABA HANGİ HUKUKTAN EMİR ALIYORLAR? 

Bir sözüm de Adalet Bakanı Sayın Abdulhamit Gül’e olacak. Bundan birkaç ay önce, yargının FETÖ’den temizlendiğini ve adalete güvenin arttığını, yargıçların bağımsız karar verdiklerini söylemişti. Hakimlerin artık hukuktan emir aldıklarını açıklamıştı. Hukuk ve yasalarımızda, bir kişi hakkında suçlanmadığı suçlardan tutukluluğuna devam kararı verilmeyeceği ortadayken, bu hakimler acaba emirleri hangi hukuktan alıyorlar merak ettim. Hakkımdaki bir davada yüzlerce hukuksuzluk yapıldığının belgelerini açıklıyorum. Üç yılda 27 hakim davama baktı. Bu hakimlerin nereden emir aldığını bilmek hakkım diye düşünüyorum. Sayın Gül’ün bu skandallarla ilgili de bir açıklaması olacaktır. Kendisinin yargıyla ilgili iyi niyetli çabalarına inanıyorum.